Felsefe başta Yunan olmak üzere dünyanın birçok kültüründe 2500 yıldan beri düşünce dünyasının ana sorularından biri olmuştur. Dolayısı ile her kültürün zengin felsefe tarihine bir katkısı vardır.

Felsefe yani orijinal Yunanca adıyla philosophia, Yunancada seviyorum, peşinden koşuyorum veya arıyorum manasına gelen phileo ile bilgi veya bilgelik manasına gelen sophia sözcüklerinden türetilmiştir. Temelde zihinsel bir disiplin alanıdır felsefe. İnsanın hayat karşısında merak ve hayret duyması neticesinde ortaya çıkar. Bu aslında felsefenin olmazsa olmaz bir koşuludur.
Merak ve hayret insanı insan yapan temel duygulardır. Aristoteles “insan doğal olarak bilmek ister” der.  Felsefe de insanın bilme ihtiyacını karşılayan bir etkinliktir. Merak ve hayret duygusu zihnin felsefe yapmasını imkanlı hale getiren anahtardır aslında. Felsefe sadece Yunan kültüründe olan zihinsel bir etkinlik  değildir.

Thales‘ten çok önceleri bile insanlar doğa, hayat ve evren üzerine akıl yormuşlardı. Fakat bu alanlarla ilgili sordukları sorulara verdikleri cevapları mitolojilerde aramışlardı. Yada Mısırlılar gibi insanların doğa ile ilgili  sordukları sorular pratik amaçlar içindi. Thales’le beraber insanlar sistemli, tutarlı ve özellikle cevabını mitolojilerde aramadıkları soruları sormaya başladılar.İnsan zihnini saran mitolojik dinlerin katı duvarları arasındaki çatlaktan sızan felsefi ışık insanoğlunu aydınlatmaya başlamıştır. Merak ile hayret duygusu harekete geçen ve siyaseti, sanatı, ahlakı, bilgiyi ve varlığı sorgulayarak felsefe yapan kişiye ise filozof(philosophos) adı verilir.

Birçok düşünmeyen insan için filozof “ayakları yere basmayan ve hayal dünyasında yaşayan bir kişi” olarak düşünülür. Aynı zamanda bu düşünmeyen insan ve toplumlar için felsefe yapmak gerçekle ilgisi olmayan bir düşünce oyunu gibidir. Bu toplumların felsefeye karşı gösterdikleri tavrın temelinde  düşünme eyleminin insan yüklediği dayanılmaz sorumluluk yüküdür. Böylesi bir yük, tembel toplumlar için fazlasıyla meşakkatli bir uğraşıdır. Düşünmeyen bir insan ve toplum için felsefe zor bir iştir. Çünkü körü körüne kabullenmenin aksine bilmek  sorumluluk ve mutsuzluk getirir. Felsefenin ne olduğunu bilmek kadar ne olmadığını da  bilmek önemlidir. Hem böylece felsefeyi diğer alanlarla  karıştırmanın önüne geçilir.

İlk olarak Felsefenin bilim olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü bilimde çözüme ulaşılmış bir sorunun cevabında kesinlik vardır Örneğin dünyanın kaç uydusu vardır?  Sorusuna bilimin vereceği tek ve kesin bir cevap vardır. Fakat ahlak nedir? Erdemli bir yaşam nedir?  gibi felsefi soruların tek ve kesin bir cevabı yoktur.

Din felsefenin araştırma konularından biridir. Fakat bu felsefenin dini bir uğraşı olduğu anlamına gelmez. Din ve felsefe ortak konuları olan iki ayrı alandır. Her iki alanında ortak konusu insandır.
Din ve felsefe birbirine karşı olmak zorunda değildir  fakat birbirinin vazgeçilmez ortakları da değildir.

Felsefenin konu edindiği alanlar şunlardır:

Felsefenin varlığı konu edindiği alan Varlık felsefesidir. Bilgi ve bilginin kaynağı nedir gibi soruların cevabının arandığı alana Bilgi felsefesi adı verilir. Ahlakı konu edindiği alan ahlak felsefesidir. Sanatı ve estetiği konu edindiği alan sanat felsefesidir. İdeal yönetim sistemi nedir gibi soruların cevabı  siyaset felsefesinde sorulur. Bilimsel yöntemlerin doğası bilim felsefesinde sorulur.  Tanrı, vahiy ve kutsal gibi kavramlar din felsefesinin konusudur.

Filozofların felsefe hakkında görüşleri şunlardır:

  • Sokrates: “Felsefe, bilmediğini bilmektir”
  • El Kindi: “Felsefe, insanın gücü ölçüsünde varlığın hakikatini bilmesidir”
  • Descartes: “Felsefe, bilgeliği inceleme, bilgelik ise işlerimizde ölçülülüktür”
  • Augustinus: “Felsefe, Tanrıyı bilmektir ve gerçek felsefe ile din özdeştir”
  • Epikuros: “Felsefe, mutlu bir yaşam sağlamak için tutarlı eylemsel bir sistemdir”
  • Abelardus: “Felsefe, inanılanın inanılmaya değer olup olmadığını araştırmaktır”
  • Akinolu Thomas: “Felsefenin tanrıdır konusu. Tanrının tanıtlanmasıdır”

Yorum Bırakın

Copyright © 2016. Created by Ne Demek